Bitkiler akıllı mı?

-
Aa
+
a
a
a

Açık Bilinç'te Güven Güzeldere, Zoë Schlanger'in The Light Eaters kitabından yola çıkarak bitkilerin marifetlerini önemsememiz gerektiği halde, 'bitkiler akıllıdır' sonucuna niçin ikna olmadığını anlatmaya ve temellendirmeye çalışıyor.

""
Bitkiler akıllı mı?
 

Bitkiler akıllı mı?

podcast servisi: iTunes / RSS

The Light Eaters kitabının yazarı Zoë Schlanger, kitapta botanik biliminde çok ses getiren bitkilerin birbirinden etkileyici marifetlerini aktardıktan sonra, şu soruyu tartışıyor: Bütün bu marifetler ışığında, niçin "bitkiler akıllıdır" demeyelim? Schlanger'ın sorusu, daha sonra biraz daha zayıflatılarak, şöyle değiştiriliyor: Peki, "bitki aklı" denilen şey belki insan aklından farklı olabilir ama o zaman da "akıl" kavramını genişletmemiz gerekmez mi?

Ben bitkilerin geliştirdiği savunma mekanizmalarını çok etkileyici ve biyoloji dünyası için çığır açıcı buluyorum - O yüzden bu seri beş bölüme ulaştı. Öte yandan, bence bütün bu aktarılanlardan "bitkiler akıllıdır" veya "akıl kavramını genişletmemiz gerekir" sonucu çıkmıyor. Bu serinin son programında, bitkilerin marifetlerini önemsememiz gerektiği halde, "bitkiler akıllıdır" veya "akıl kavramını genişletmemiz gerekir" sonucuna niçin ikna olmadığımı anlatmaya ve temellendirmeye çalışacağım.

Bu bağlamda, Geştalt Psikolojisinde şempanzelerle yapılmış olan ve "içgörülü öğrenme" diye geçen bir akıl yürütme deneyinden ve Michael Pollan'ın Türkçe'de de çok ilgi görmüş olan Arzunun Botaniği kitabından söz edeceğim.

"Geştalt", sözcük olarak, "oluştuğu parçalar ve ilişkilerin toplamı ile açıklanamayan, bunun üstünde karmaşık bir bütünlüğü olan görünüm veya yapı" demek.  Geştalt Kuramı, yaklaşık 100 yıl önce bu temel ilke üzerinden algı ve düşünceye yeni bir bakış açısı getirmeye çalışıyordu. Büyük ölçüde Nasyonel Sosyalizm'in yükselişi ve II. Dünya Savaşı yüzünden Almanya'nın bilimdeki öncü rolünü kaybetmesi ve Geştaltçı akademisyenlerin siyasi sürgüne gitmek zorunda kalmalarıyla, bu düşünce okulu irtifa kaybetti ve maalesef giderek marjinalleşti.

Ülkemizde Geştalt kuramını en iyi bilen akademisyenlerden birisi Dr. Esra Mungan'ın geçen yıl yayımlanan İngilizce makalesi ve Metis Yayınları'ndan çıkan Türkçe kitabı, bu alan hakkındaki en iyi kaynaklardan. Bu konuyu derinlemesine anlatması için kendisini ileride konuk edeceğimi umuyorum - bkz

Geştalt düşünce okulunun en önemli üç isminden Wolfgang Köhler'in 1917 tarihli The Mentality of Apes (İnsansılarda Zihin) kitabındaki akıl yürütme deneyinde, şempanzelerin yemek istedikleri muza ulaşmak için tahta kutular veya sopa gibi aletleri kullanmaları gerekiyor.

Alet kullanmadan tavandan asılı veya kafes dışında bırakılmış muza ulaşamayan şempanzeler, kutulardan merdiven gibi yararlanmayı veya sopayı kollarının uzantısı gibi kullanmayı becerebilecekler mi? Bu sonuca, bir akıl yürütme süreci sonunda varabilecekler mi?

Wolfgang Köhler'in cevabı, evet. Ama bu, insanlar için nispeten kolayca mümkün olsa da, çözüme bazen günlerce ulaşamayan şempanzeler için kolay bir iş değil. Başarıya ulaşmış sonuçları bu videoda izleyebilirsiniz.

Burada Wolfgang Köhler'in "içgörülü öğrenme" adı verdiği süreçte, şempanzelerin önceden gördükleri bir şeyi taklit etmeden, kendi başlarına akıl yürüterek muza nasıl ulaşabileceklerini anlamaları ve sonra da uygulamaları gerekiyor - "İnsan türü aklın" da en belirleyici özelliği bu.

Oysa bitkiler dünyasında gözlemlenen haberleşme ve savunma stratejilerinde, bu tür bir "akıl yürütme" görmüyoruz. Tırtıl istilasına karşı eşek arılarına havadan bir sinyal yollayan mısır bitkisi, bunu bir anlayış temelinde yapmıyor - Bu bence önemli bir fark.

Unutmayalım ki, mısır bitkisinin evrimsel olarak yer edinmiş bu "dahiyane" savunma mekanizmasını kullanmaması ihtimali yok. Her tırtıl saldırısında, mısır bitkisi mutasyon geçirmedikçe, otomatik olarak bu "sinyal gönderme davranışı"  tetiklenecek - İleride bir gün işe yaramaz hale gelse bile...

Peki, diyelim bitkilerin davranışları, insanda görülen akıl yürütme biçimine uymuyor. Yine de bir "bitki aklı"ndan söz edemez miyiz? Belki akıl kavramını genişletmemiz lazım.  Bu öneriyi niçin benimsemediğimi birazdan açıklamaya çalışacağım.

Fakat, önce, Michael Pollan'ın çok ilgi uyandıran ve çok satan kitabı Arzunun Botaniği hakkında bir iki şey söyleyeyim - Konumuzla ilintili.

Arzunun Botaniği, bence Tompkins ve Bird'ın 1973'te yayımlanan ve çok ses getiren Bitkilerin Gizli Hayatı'na nazaran çok daha iyi yazılmış ama hâlâ sorunlu bir kitap. Michael Pollan, bu kitapta elma, lale, hint keneviri ve patates bitkileri üzerinden insan-bitki etkileşiminin iki yönlü olduğunu gösteriyor ki bu bence doğru bir tez. Fakat kitapta bir de kasten muğlak bırakılmış gibi duran ve benim sorunlu bulduğum, bitkilerin insanları manipüle ettiği tarzı iddialar da var.

Örneğin, The Botany of Desire'ın Türkçe çevirisinde, alt başlık olarak şu cümleye rastlıyoruz: "Bir Elmanın Sizi Kullandığını Düşündünüz mü Hiç?"

Burada kullanılan bir insan bireyi, kullanan da spesifik bir elma bitkisi mi, yoksa türler arası bir etkileşimden mi söz ediyoruz? Bu iki iddia arasında fark var ama tek ya da en büyük sorun bu değil, bu yalnızca bir örnek. 

Bir elma veya elma türü, insanları nasıl kullanır? Bir plan-program çerçevesinde, akıl yürüterek, manipülasyon yapmaya mı karar verir yoksa bu yalnızca bir tür mecaz mı?

Kitapta bunun gibi mecaz mı, literal bir iddia mı olduğu kasten muğlak bırakıldığını düşündüğüm pek çok önerme var. Michael Pollan, bunların mecaz olduğunu bilmeyecek bir biyolog değil ama kitabından çıkartmamış. Bu muğlaklık kitaba çarpıcılık katıyor ve sansasyonel ilgiyi arttırıyor.

Benzer bir sorunu Zoë Schlanger'ın "bitkiler akıllıdır" iddiasında da saptayabiliriz; "Bitki aklı" diye sunulan bulgular, insandaki akıl yürütme sürecinden hayli farklı. Peki, benimkisi "insan odaklı" bir yaklaşım mı? Evet, bu noktada öyle ama belirtmek isterim ki, yukarıda aktarmaya çalıştığım gibi, hayvan (ve son zamanlardaki Yapay Zeka) deneylerinde zorunlu olarak bu yaklaşımı benimsiyoruz.

The Light Eaters'da böyle bir muğlaklık görmüyorum. Arzunun Botaniği de, bu kasten yapıldığını düşündüğüm muğlaklık olmasa, belki daha az ilgi uyandırırdı, ama daha iyi bir kitap olurdu kanısındayım.

Son olarak, peki, "akıl" kavramını hem bitki, hem de insan aklını içine alacak şekilde genişletsek, bu sorunu çözmüş olmaz mıyız? Bence bunun cevabı da hayır.

Türlerin evrim sürecinde mutasyonlarda yer edinmiş mekanizmalarla, bireylerin kendi hayatlarında bir akıl yürütme süreciyle ulaştıkları sonuçları uygulamaları arasında önemli bir fark var. Hepsini aynı kavram içine alarak bu farkı görmezden gelmiş hatta silmiş olmaz mıyız?

Sonuç olarak, bazı hayvanlarda olduğu gibi bitkilerde de bir "anlayış" olmadan gerçekleştirilen marifetler, çok etkileyici ama onları evrimsel doğal seçilim süreci içinde değerlendirmemek ve insanlardaki akıl yürütme kategorisine koymak hakkaniyetli veya doğru değil.

Yine de, The Light Eaters kitabının yakında Türkçeye de kazandırılmasını ve ülkemizde bitkiler dünyasının hak ettiği ilgiyi görmesini diliyorum.